Adem Peygamberin Mezarı Nerede? Bir Yolculuğun Hikayesi
Geçen hafta Kayseri’nin sakin sokaklarında yürürken birden aklıma geldi: “Adem Peygamberin mezarı nerede?” Uzun zamandır kafamın bir köşesinde gezinen, cevapsız bir soruydu bu. Ve birden, sanki tüm şehri, hayatımı birleştiren bir bağlantıyı keşfedecekmişim gibi, çok derin bir merak sardı beni. İnsan, bazen böyle, bir soru düşünmeden önce içini kemiren, bulduğunda ise cevapları tatmin edici bulmayan türden bir hisle karşılaşır. İşte o an, ruhumda bir boşluk vardı; ya da daha doğrusu, bir keşif yapmak, bir anlam bulmak için bir boşluk… Hızla yürüdüm, ne yaptığımı tam anlamadan.
Kayseri’de Yürürken Bulduğum Sorular
Kayseri’nin o eski taş sokaklarından birinde yürürken, düşüncelerim birbirine girdi. Adem Peygamberin mezarının yeri, dünya çapında birçok efsaneyle ve rivayetle sarılıydı. Kimi der ki, mezarı Mekke’de; kimisi de Cebel-i Harez’de olduğunu söyler. Hatta bazıları, bu soruyu hiç sormamak gerektiğini çünkü cevabın insanın aklını karıştırabileceğini savunur. Ama ben o an, bir yerde bir şeyin eksik olduğunu hissettim. Sanki bir adım ötesinde, bu soruya vereceğim cevabın bana bir anlam katacağını düşünüyordum. İşte o an, bu soruyu sorgulamaktan başka bir şey yapamayacak gibi hissettim.
Kayseri’nin sokakları, geçmişin izlerini taşıyan taşlarla doluydu. Ama birden, geçmişi düşündükçe, Adem Peygamberin mezarının yerinin benim için sadece coğrafi bir soru olmadığını fark ettim. Benim için, bir insanın kökenine, başlangıcına dair bir şeyler ifade ediyordu bu soru. Kayseri’nin taşlarına bakarken, adeta tarihin üzerimdeki yükünü hissediyordum. O kadar çok insan gelmiş, geçmişti ki… Ben de bir parçasıydım.
Bir Fırtınanın İçinde: Hayal Kırıklığı ve Arayış
Bir hafta boyunca bu düşüncelerle gezdim. Çoğu zaman bu tür soruların peşinden sürüklenmek, bir yerde kaybolmak gibi hissediyor insan. Çevremdeki herkes, gündelik hayatına devam ediyordu. Kayseri’nin insanları işlerine gidiyor, alışveriş yapıyor, rutinlerini sürdürüyorlardı. Ama benim içinde bulunduğum bu fırtına başka bir şeydi. Adem Peygamberin mezarının yerini öğrenmek, sırf merak değil, sanki bir arayışın peşinden gitmek gibiydi.
Birkaç arkadaşımla konuştuğumda, her biri farklı bir görüş sundu. Kimisi, “Her şeyin bir zamanı vardır, belki senin zamanı gelmemiştir,” dedi. Kimisi ise, “Adem Peygamberin mezarının yerini bilmemek de bir sırdır, ne de olsa her bilgi insanı şekillendirir,” dedi. Ama içimdeki o boşluk, cevapsız kalmaya devam ediyordu. Bir gün sabah erkenden, Kayseri’nin merkezine doğru adım attım. Ellerimdeki telefon, kafamda dönüp duran bu soruya dair daha fazla bilgiye ulaşabilmek için son bir çareydi.
Bir Anlık Aydınlanma: Umut ve Keşif
Ama o sabah, Kayseri’ye çok farklı bir açıdan bakmaya başladım. Birçok kişi Adem Peygamberin mezarının nerede olduğunu bilmek ister. Hatta bazıları, buna çok büyük anlamlar yükler. Ben de, belki biraz daha derinlemesine düşünerek, bu sorunun sadece fiziksel bir yerle ilgili olmadığını fark ettim. Sonuçta, her yerde Adem Peygamberin mirası vardı: İnsanlık, hayat, nefes almak, sevgi… İşte o an, kaybolmuş gibi hissettiğimde, bulduğum şey şuydu: “İnsanın bir yerden başladığını bilmek, sonrasındaki her şeyin ne kadar değerli olduğunu anlamaya yardımcı olabilir.”
Biraz daha düşündüm; belki de bu mezar, gerçekten fiziksel bir yer değil. Bu sorunun cevabını bulma yolculuğu, beni her adımda daha derin bir yerlere götürüyordu. Her sokak, her insan, her an bir anlam taşımaya başlamıştı. Beni anlayan biri vardı, hayatın beni şekillendirirken.
Kayseri’de Bir Gün: Kendi Yolculuğum
O günün sonunda, Kayseri’nin arka mahallelerinden birinde bir çay bahçesinde oturdum. Akşam güneşi, Kayseri’nin taş duvarlarına vuruyor, her şey bir başka güzellikteydi. Bir kez daha düşüncelerim geldi, ama artık daha sakin, daha huzurluydum. Adem Peygamberin mezarının nerede olduğuna dair kesin bir bilgi olmaması, belki de insanın içinde yaşaması gereken en büyük soruydu.
Bir zamanlar, Adem’in hayatını ve ona ait olan her şeyin peşinden gitmek için bir arayış içindeydim. Ama şimdi anladım ki, en derin arayış, fiziksel bir mezarın yerini bulmaktan çok, insanın içindeki arayışa sahip çıkmaktı. Kendimi kaybettiğimde, aslında her şeyin anlamını biraz daha bulmuş oldum.
Sonunda bir şey öğrendim: Her soru, bir cevaptan daha çok, bir yolculuk başlatır. Adem Peygamberin mezarının yerini bilmek, bir yere ait olmanın başlangıcıydı. Ama o yer, sadece bulunduğumuz yer değil, kalbimizdeki yer olmalıydı. Bu yolculukta, her adımımda keşfettiğim, kaybolduğum ve yeniden bulduğum şeyin adı işte buydu: “Anlam.”
Bugün, hala bu sorunun cevabını arıyorum; belki de bu arayış hiç bitmeyecek. Ama önemli olan, bu arayışın bana ne kattığı.